Anlat kelimesi her nekadar olumlu bir eylem belirtse de sanki arka planda "anlatma çocuğum" şeklinde algılanıyorki tüm öğrenciler susup kalıyorlar tahtaya kalktıklarında. En azından benim zamanımda öyleydi.
Günümüzde ise şiddeti ve etkisi eskisi kadar çocukları etkilemese de, bu iki kelime halen çocuklar için bir kabus. Tahtaya kalktıklarında öğretmenlerinin onlardan duymak istediklerini bir türlü bir araya getirip anlatamıyorlar.
Eğitimde öğrenilmesi gereken bilgilerin dışında çocukların ileriki yaşamlarında topluluk önünde rahat konuşmalarını sağlamayı hedefleyen çalışmalar da yapılır. Tahtaya kalkıp konu anlatmak, daha eğlenceli olan yıl sonu gösterilerinde görev almak, önemli günlerde şiirler okumak gibi.
Sınıfta tahtaya kalkmak insanı tüm yaşamı boyunca etkileyen bir fobi haline gelmiş bugüne kadar. İlk okul zamanlarında oluşan bu fobi ileriki yaşlarda topluluk önünde zor anlar yaşamamıza ya da bu anları yaşamamak için bu tip faaliyetlerden kaçınmamıza sebep oluyor.
Okullarda nasıl bir uygulama var ki şu ana kadar ilkokul çağındaki çocuklara topluluk karşısında rahat konuşma ve düşüncelerini rahat bir şekilde ifade edebilme yeteneği kazandırılamıyor. Kişisel özelliklerinden dolayı yetenekli ve girişken bir kaç çocuk dışında kimse bu rahatlığı edinemiyor.
Aynı olayı bir yetişkin olarak kendiniz için düşünün. Hiç bilmediğiniz ve anlamadığınız bir konuda size bir konuşma verilse ve sizin bir topluluk karşısında bir konuşma yapmanız gerekse ne kadar zorlanancağınızı tahmin edebilirsiniz. Çünkü konu sizin ilgi alanınız dışında ve konuya tam hakim değilsiniz. Arada hatırlayıp ezberden söylemeniz gereken teknik terimler sayılar ve tarihler de var. Topluluk karşısında zor durumda kalmakla karşı karşıyasınız. Üzülmeyin siz bir yetişkinsiniz uygun bir dille bu konunun sizin alanınıza girmediğini ve sizin anlatmanızın uygun olamayacağını açıklayıp bu işten kurtulabilirsiniz.
Sınıftaki çocuklar için durum biraz daha kritik. Sınıfa girdiler. Kapılar kapandı. Öğretmen ya kafasından yada sınıf listesinden birini seçmek üzere. Ve o cümle "anlat çocuğum". Açıklamak ve durumu anlatmak için ne zaman var ne de çocuğu dinleyecek biri. Çocuğu dinleyecek biri olsaydı eğer, aklının yettiğince şunları söylemek isterdi herhalde;
"hocam ben küçük bir çocuğum. Sizin bana verdiğiniz konu benim kavramlarımı ve dünyayı şu andaki kavrayışımı biraz aşıyor. Ben Atatürkü çok seviyorum ama onun hangi gemi ile hangi ilimize ve ne zaman da çıktığını bir türlü hatırlayamıyorum. Bunları hatırlayamayınca da cümlelerimi kuramıyorum. Ben hala "samsuna ayak basma" gibi mecazi bir kavramı anlamaya çalışırken bunu cümle içinde kullanmak da benim için çok zor. Zaten şu anda arkadaşlarımın önünde mahçup olma stresi içinde cümle kurmakta güçlük çekiyorum bir de bu ezbere bilmem gereken isimler tarihler ve yerler beni iyice zorluyor.
Gelin ben size Atatürk'ü nasıl ve niçin sevdiğimi çocuksu duygularımla anlatayım. Ve tüm bunları halen zayıf ama gelişmekte olan kelime haznemden seçtiğim kelimeler ile yapmaya çalışayım. Ama biliyorumki siz sadece bu isimleri, tarihleri ve yerleri duymak istiyorsunuz kulaklarınız sadece onları duymak için bekliyor. Ama şunu unutmayın ki siz anlatılması istenen konunun uzmanı olabilirsiniz ama ben bu konuların henüz çok uzağındayım. "
Tabiiki çocuk bu kadar düzgün cümleler kuramazdı. Ben sadece onun duygularını ve söylemek isteyebileceklerini yazıya döktüm. İşte tüm ilkokul hatta ortaokul yıllarında yaşanan dram bu.
Peki ne yapılması gerekiyor. Bence yapılması gereken çok basit.
- İlkokulda konuşma/anlatma ders saatleri ayarlanıp öğrencilerin kendilerinin seçeceği bir konuda konuşmaları sağlanmalıdır.
- Konu tamamen öğrencinin seçeceği bir filim, bir kitap ya da bir olay olabilir. Mesala erkek çocuklar için pokemon dizisi, supermenin bir filmi,kızlar için selena dizisi, evdeki kedisi, odası, annesinin babasının işleri. Konunun bir önemi yok. Önemli olan çocuğun bildiği, sevdiği, ilgilendiği ve kendini iyi hissettiği bir konu olmasıdır.
- Konu anlatımındadan sonra sınıftaki diğer öğrencilerin, tahtadaki öğrenciye konu ile ilgili ilgisiz soru sormaları sağlanmalıdır. Bu sayede tahtadaki öğrencinin gelen soruları rahat cevaplayabilme yeteneği gelişirken, diğer çocukların da özgürce soru sorma alışkanlıkları geliştirilmiş olacaktır.
- Burada öğretmenin görevi aynen patronun yapacağı bir açıklama için şirket basın toplantısı düzenleyen hakla ilişkiler uzmanının görevi gibi olacaktır. Ortamı sağlayacak, anlatım ve soru zamanlarını belirleyecektir. Patronun ne söyleyeceğine ve basının ne soracağına karışmayacaktır.
- Tabii bunlar yapılırken diğer tarafta müfredattaki zorunlu konuları derslerde hala anlattırmaya ve ezberletmeye devam ederseniz bir elinizle yaptığınız bir şeyi diğer elinizle bozmuş olursunuz.
- Müfredattaki konular da öğretmenler tarafından anlatılmalı, öğrencilerin konu hakkındaki soruları yine öğretmeler tarafından cevaplanmalıdır. Öğrencinin müfredat içinde yer alan konulardaki isim, yer ve zamanları ezberlemesi öğrenciye hiç bir şey kazandırmaz. Ama iyi bir dinleyici olarak konuşulanı anlaması, düşünmesi ve konuyla ilgili sorular sorması onun araştırmacı ve meraklı kişiliğinin gelişmesine, özgüvenin oluşmasına katkı sağlar.
